28 Nisan 2012 Cumartesi

Emine Teyze ve Bilgisayar


Akşamdan karar vermişti. Tansiyon hapları tükenmeden hastaneye gidip doktora ilaç yazdıracaktı. Ertesi gün erkenden kalkıp çabucak kahvaltısını yaptı. Çantasından çıkardığı kutudan bir tansiyon hapı alıp yuttuktan sonra kalanları saydı. Kutuda altı hap kaldığını görünce:
-          Zaten bitmek üzereymiş, tedbir tedbirdir. Dedi kendi kendine.


Komşusu Fatma teyze’nin önünden geçerken seslendi:
-          Huuuuy! Deyze, napık durusun bakaaan? Gel buyur gayvaltı yapıkdurun” davetine başını kapıdan içeri iyice uzatarak cevap verdi:
-          Ben yaptım gayvaltımı. Hastaneye, tansiyon ilaçlarımı yazdırmaya gidik giderin, gelince gonuşuruz.”

Doksan altı yaşındaki Fatma Teyze tek odalı evinde yalnız yaşıyordu. Pek de yalnız denmezdi. Yaşadığı tek odalı evin etrafı oğulları ve kızlarının evleriyle çevriliydi. Bütün gün çocukları ve torunlarıyla beraberdi.

Emine teyzeye rastlayan her tadınığı soruyordu:
-          Hayrola İmine Deyze! Sabah sabah yollanmışın, nereye böyle?

Bir Datçalı, diğer bir Datçalı’ya rastladığında “merhaba” veya “günaydın”la geçiştirmez: Datça aksanıyla, “Nereye gidik gidesin?” veya “Nereden gelik gelisin?” diye sorar. Bu bir selamlaşma adetidir. İçtenliklerini göstermek için böyle yaparlar. Kısa selamlaşmalar, soğuk ve kuru gelir bize. Kısa bir merhaba yerine, sohbet etmeyi severiz yolda. Eh! Bunun için de herkesin bol bol zamanı vardır Datça’da.

Elimde satın aldığım balıkla, sahilden eve gelirken karşılaştığım her hemşerim tarafından durdurulurum. Balık poşette olsa bile, “ne balığı aldın?” diye poşetin ağzı iyice açılır, balıklar gözden geçirildikten sonra ne kadar ödediğim, kimden aldığım, nasıl pişireceğim, ne tür bir içkiyle yiyeceğim sorulur. Elimdeki balık ucuz, üçüncü sınıf bir balıksa, “Daha iyisi yok muydu?” gibi içinde azıcık serzeniş taşıyan bir soruyla da karşılaşırım bazen. Bu samimi sorgulama beni mutlu eder. Tek bir merhabayla geçseler canım sıkılır. Bilmeden adamın kalbini mi kırdım acaba diye düşünür üzülürüm.

Emine teyze de neredeyse seksenini aşmış gerçek bir Eski Datçalı. Yolda karşılaştığı tanıdıkları, elbette kuru bir günaydın veya merhaba ile geçemediler onun yanından. Hal hatırdan sonra nereye, niçin gittiği soruldu. O da her sorana anlattı:

-          Tansiyon haplarım bitik gide, altı dene galmış, giden hastaneye de bitmeden yazdıraaan doktora

O gün Emine Teyze’nin hastaneye gidip tansiyon haplarını yeniden yazdırdığını Datçalılar’ın yarısı duymuştu. Bütün bu yazdıklarımın tümünü ben de ertesi gün duydum.

Hastanede muayene sırası geldi. Doktoru onu tanıyordu. Otuzluk bir kutu tansiyon hapı yazdı.

-          Hadi teyzeciğim, geçmiş olsun diyerek reçetesini eline tutuşturdu.

Emine Teyze elinde reçetesi, sevinerek bi solukta eczaneye gitti. Sırası geldiğinde reçeteyi eczacıya uzattı. Reçeteyi okuyarak önündeki bilgisayara bir şeyler yazan eczacı Emine Teyzeye baktı:

-          Teyze! Ben bugün sana bu ilaçları veremem. Senin altı hapın daha var. Bu altı hap bitmeden yenileri veremiyoruz. Hapların bitince gel olur mu? Dedi.

“Bu makine benim evimdeki hapları mı sayıkduru? diye geçirdi içinden.

-          Bak oğlum, bende hap map yok! dedi eczacıya ellerini öne doğru uzatıp açarak.

Eczacı:
-          Valla teyzeciğim evine iyice bak. Bu alet sende altı hap daha olduğunu söylüyor deyince, Emine teyze mırıldanarak eczaneden çıktı.

Evine giderken rastladığı tüm tanıdıklarına da yüksünmeden anlattı olanları.

Komşusu Fatma teyzeye uğradı. Fatma teyze:

-          Gel bakan, otu şööle, yorulmuşun. Aldın mı ilacını?
-          Offff! Boşuna yorgunluk. Ne ilacı, ne alması gomşucum. Hapların hepsi bitmeden yeniden vemezlermiş. Eczanede bi makine va, benim evdeki hapları sayıkduru…

Bu hikayenin devamında Emine teyze bilgisayarı kandırmak ister ama kandıramaz teslim olur. Datça insanını, gelenek, göreneklerini sizi gülümseten hikayelerle öğrenmek isterseniz Nihat Akkaraca’nın “Datça zamanı” kitabını okumanızı tavsiye ederim. Bulması çok zor bir kitap malesef. 

Ve sanıyorsanız Datça’lılar şu anda böyle konuşmuyorlardır. Çok yanılıyorsunuz. Orda bir sürü arkadaşı olan ve onlarla zaman geçiren biri olarak ben zaman zaman ne konuştuklarını anlayamıyorum. O zaman onlar konuşmalarını değiştirip benim anlayacağım şekilde konuşuyorlar. Datça’da Ege’ce den hallice Datça’ca konuşulur.

1 yorum:

  1. Özlemcim süper hikaye bayıldım,
    çok şanslısınız ve umarım biz de öyleyizdir:)

    YanıtlaSil