Akşamdan karar vermişti. Tansiyon hapları tükenmeden hastaneye gidip doktora ilaç yazdıracaktı. Ertesi gün erkenden kalkıp çabucak kahvaltısını yaptı. Çantasından çıkardığı kutudan bir tansiyon hapı alıp yuttuktan sonra kalanları saydı. Kutuda altı hap kaldığını görünce:
-
Zaten bitmek
üzereymiş, tedbir tedbirdir. Dedi kendi kendine.
Komşusu Fatma teyze’nin
önünden geçerken seslendi:
-
Huuuuy! Deyze, napık
durusun bakaaan? Gel buyur gayvaltı yapıkdurun” davetine başını kapıdan içeri
iyice uzatarak cevap verdi:
-
Ben yaptım
gayvaltımı. Hastaneye, tansiyon ilaçlarımı yazdırmaya gidik giderin, gelince
gonuşuruz.”
Doksan altı yaşındaki
Fatma Teyze tek odalı evinde yalnız yaşıyordu. Pek de yalnız denmezdi. Yaşadığı
tek odalı evin etrafı oğulları ve kızlarının evleriyle çevriliydi. Bütün gün
çocukları ve torunlarıyla beraberdi.
Emine teyzeye rastlayan
her tadınığı soruyordu:
-
Hayrola İmine Deyze! Sabah
sabah yollanmışın, nereye böyle?
Bir Datçalı, diğer bir
Datçalı’ya rastladığında “merhaba” veya “günaydın”la geçiştirmez: Datça
aksanıyla, “Nereye gidik gidesin?” veya “Nereden gelik gelisin?” diye sorar. Bu
bir selamlaşma adetidir. İçtenliklerini göstermek için böyle yaparlar. Kısa
selamlaşmalar, soğuk ve kuru gelir bize. Kısa bir merhaba yerine, sohbet etmeyi
severiz yolda. Eh! Bunun için de herkesin bol bol zamanı vardır Datça’da.
Elimde satın aldığım
balıkla, sahilden eve gelirken karşılaştığım her hemşerim tarafından
durdurulurum. Balık poşette olsa bile, “ne balığı aldın?” diye poşetin ağzı
iyice açılır, balıklar gözden geçirildikten sonra ne kadar ödediğim, kimden
aldığım, nasıl pişireceğim, ne tür bir içkiyle yiyeceğim sorulur. Elimdeki
balık ucuz, üçüncü sınıf bir balıksa, “Daha iyisi yok muydu?” gibi içinde
azıcık serzeniş taşıyan bir soruyla da karşılaşırım bazen. Bu samimi sorgulama
beni mutlu eder. Tek bir merhabayla geçseler canım sıkılır. Bilmeden adamın
kalbini mi kırdım acaba diye düşünür üzülürüm.
Emine teyze de neredeyse
seksenini aşmış gerçek bir Eski Datçalı. Yolda karşılaştığı tanıdıkları,
elbette kuru bir günaydın veya merhaba ile geçemediler onun yanından. Hal
hatırdan sonra nereye, niçin gittiği soruldu. O da her sorana anlattı:
-
Tansiyon haplarım
bitik gide, altı dene galmış, giden hastaneye de bitmeden yazdıraaan doktora
O gün Emine Teyze’nin
hastaneye gidip tansiyon haplarını yeniden yazdırdığını Datçalılar’ın yarısı
duymuştu. Bütün bu yazdıklarımın tümünü ben de ertesi gün duydum.
Hastanede muayene sırası
geldi. Doktoru onu tanıyordu. Otuzluk bir kutu tansiyon hapı yazdı.
-
Hadi teyzeciğim,
geçmiş olsun diyerek reçetesini eline tutuşturdu.
Emine Teyze elinde
reçetesi, sevinerek bi solukta eczaneye gitti. Sırası geldiğinde reçeteyi
eczacıya uzattı. Reçeteyi okuyarak önündeki bilgisayara bir şeyler yazan eczacı
Emine Teyzeye baktı:
-
Teyze! Ben bugün sana
bu ilaçları veremem. Senin altı hapın daha var. Bu altı hap bitmeden yenileri
veremiyoruz. Hapların bitince gel olur mu? Dedi.
“Bu makine benim evimdeki
hapları mı sayıkduru? diye geçirdi içinden.
-
Bak oğlum, bende hap
map yok! dedi eczacıya ellerini öne doğru uzatıp açarak.
Eczacı:
-
Valla teyzeciğim
evine iyice bak. Bu alet sende altı hap daha olduğunu söylüyor deyince, Emine
teyze mırıldanarak eczaneden çıktı.
Evine giderken rastladığı
tüm tanıdıklarına da yüksünmeden anlattı olanları.
Komşusu Fatma teyzeye
uğradı. Fatma teyze:
-
Gel bakan, otu şööle,
yorulmuşun. Aldın mı ilacını?
-
Offff! Boşuna
yorgunluk. Ne ilacı, ne alması gomşucum. Hapların hepsi bitmeden yeniden
vemezlermiş. Eczanede bi makine va, benim evdeki hapları sayıkduru…
Bu hikayenin devamında Emine teyze bilgisayarı kandırmak ister ama kandıramaz teslim olur. Datça insanını, gelenek, göreneklerini sizi gülümseten hikayelerle
öğrenmek isterseniz Nihat Akkaraca’nın “Datça zamanı” kitabını okumanızı
tavsiye ederim. Bulması çok zor bir kitap malesef.
Ve sanıyorsanız Datça’lılar
şu anda böyle konuşmuyorlardır. Çok yanılıyorsunuz. Orda bir sürü arkadaşı olan
ve onlarla zaman geçiren biri olarak ben zaman zaman ne konuştuklarını
anlayamıyorum. O zaman onlar konuşmalarını değiştirip benim anlayacağım şekilde
konuşuyorlar. Datça’da Ege’ce den hallice Datça’ca konuşulur.
Özlemcim süper hikaye bayıldım,
YanıtlaSilçok şanslısınız ve umarım biz de öyleyizdir:)